HABERLER
‘Veliler kaygılı!’

veliler-kaygili “ FETÖ’cü mü olacak, FETÖ gitti METÖ’cü mü olacak, din adına ne öğretiliyor? Velilerimiz bundan çok endişeli”

‘Veliler kaygılı!’

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkan Yardımcısı Nihal Kızıl, ‘Laik ve Bilimsel Eğitim, Gençlik ve Veliler’ konulu panelde yaptığı  konuşmada,velilerin  çocuklarının geleceğinden endişe duyduklarını belirterek, “ FETÖ’cü mü olacak, FETÖ gitti METÖ’cü mü olacak, din adına ne öğretiliyor? Velilerimiz bundan çok endişeli” dedi.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkan Yardımcısı Nihal Kızıl, eğitimdeki uygulamaların dindar veliler de dahil tüm kesimleri endişelendirdiğini söyledi. Kızıl, “Velilerimiz çocukları dinlerini öğrensin istiyorlar. Bu en doğal hakları. Ama çocukları nasıl bir okula yollanıyor, o çocuklara okullarda neler öğretiliyor, çocuklar nerelere götürülüyor, okullara kimler geliyor, çocukların kafası neyle dolduruluyor, çocuk FETÖ’cü mü olacak, FETÖ gitti METÖ’cü mü olacak, din adına ne öğretiliyor? Velilerimiz bundan çok endişeli” dedi. Kızıl, gençlerin gelecek kaygısı taşıdığını da vurguladı. Eğitimci yazar Mustafa Gazalcı da, okulöncesi eğitimde öğrenci başına 1673 lira ayrılırken imam hatiplerde öğrenci başına 12 bin 750 lira ayrıldığına dikkat çekti.

Bir grup dernek tarafından oluşturulan Mersin Geleceğini Arıyor Platformu, ‘Laik ve Bilimsel Eğitim, Gençlik ve Veliler’ konulu bir panel düzenledi.Panelin açılışında konuşan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Mersin Şube Başkanı Maryet Tanlı, “Sesimizin tek tek duyulmayacağı bilinciyle, seslerimizin ve güçlerimizi birleştirerek, kentimizin sakini değil, sahibi olmayı istedik. Yerelde ve genelde laik, demokratik, sosyal hukuk devleti anlayışının yerleşmesi için kentimizde yaşayan yurttaşlarımızda nasıl bir farkındalık yaratabiliriz, bizimle aynı düşüncelere sahip kişi ve kurumlarla birlikte nasıl bir dayanışmaya girebiliriz diye düşündük, tartıştık. Atatürk’ün ‘Mersinliler, Mersin’e sahip çıkınız’ sözünden hareketle girişimimize Mersin Geleceğini Arıyor adını verdik. Siyasi hiçbir beklentisi olmayan bizler bu konuda söyleyecek sözü olan herkesle güç birliği yapmak istiyoruz. Çünkü bir toplumda olan biten her şeyden hepimiz sorumluyuz.  ÇYDD Atatürk ilke ve devrimlerinden, insan haklarından, evrensel hukuk kurallarından, laik ve bilimsel eğitimden yanadır. Çünkü eğitim toplumların geleceğini şekillendirir ve çağdaşlığın varoluşudur. Bir milletin geleceğini yok etmek için topa tüfeğe gerek yoktur. Eğitimi çökertmek yeterlidir. Bu nedenle bugünkü konumuzu laik ve bilimsel eğitim, gençler ve veliler olarak seçtik” dedi.

Panelde, eğitimin içinde bulunduğu durum, öğrenci ve velilerin beklentileri konusunda bir sunum yapan ÇYDD Genel Başkan Yardımcısı Nihal Kızıl, “Gün geçmiyor ki kadına şiddet olayı duymayalım, çevre katliamı olmasın, akıl, bilim, vicdan dışı, baskıcı bir uygulamayla karşılaşmayalım. Bunların neden olduğunu biliyoruz. Cumhuriyetin laik demokratik özellikleri yok edildiği için bunlar oluyor. Demokrasi var mı? Laiklik var mı? Yaşamın her alanında, eğitim alanında laiklik var mı? Hukuk var mı? Yok. Laik, demokratik, hukuk devleti özelliği kayboldukça olumsuz tablo eğitime de yansıyor” diye konuştu.

‘Okulöncesi sistem ölmek isteyen çocuklar yetiştiriyor’

 Okulöncesi eğitimde hurafelere dayalı, kendi din anlayışlarını bastıran eğitimin, dünyadan kopuk, karanlık, yok edici, güvensiz çocuklar yetiştirdiğini öne süren Kızıl, “Okulöncesi eğitim sistemimiz ölmek isteyen çocuklar yetiştiriyor. Anaokuluna giden bir çocuğa neler anlatılıyorsa, eve geldiğinde ‘Anne ben ölmek istiyorum. Her gün günah işliyorum. Cennete gitmek istiyorum’ diyor. Bu noktaya bu çocuğu nasıl bir eğitim sistemi getirdi. Sonra bir bakıyoruz, anaokulunda kız çocuklar, erkek çocuklarının ayaklarını yıkıyorlar. Bu sorulduğu zaman ne deniliyor? İmece. Biz imeceyi ne diye biliriz? Köyde, kırda kadın erkek omuz omuza bir iş yapar. Köye çeşme yapmaktan okul yapmaya kadar, beraber erişte kesmekten tarhana kaynatmaya kadar imece bu değil midir? Kadının, bir erkeğin ayağını yıkaması mıdır imece? Böyle istiyorlar çünkü istenen gerici toplumda kadına biçilen rol bu şekilde” dedi.

‘Bu eğitimle 10 yıl sonra nerede olacağız?’

Eğitimin şekil ve içeriğinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanması gerektiğini vurgulayan Kızıl, “Böyle bir yapı görebiliyor muyuz? Yok. Tersine tarikatlara, cemaatlere teslim edilmiş bir yapı var. Bir tarikattan, cemaatten kurtarılmaya çalışılırken başka tarikatların, cemaatlerin kucağına bırakılıyor eğitim.  İmam hatip liseleri sürekli çoğaltılıyor. Çünkü herkesin aynı tip din ve mezhep eğitiminden geçirilmesi isteniyor. Velilere ve öğrencilere seçenek bırakılmayarak, öğrenciler imam hatip liselerine gitmesine zorlanıyor.  Eğitim birliği yok edildi, eğitimde fırsat eşitliği yok edildi. Eskiden her hangi bir köyde yaşayan fakir bir öğrencinin bir yerlere gelme şansı vardı. Bugün parası olmayanın, arkasında bir çevresi olmayanın olanağı çok yok. Böyle bir sisteme bakınca içimiz kararıyor. 10 yıl sonra ne olacak? Bu eğitim sistemiyle dünya çapında bilim insanı, yazar, sporcu yetiştirebilecek miyiz? Biz veliler olarak bunlar sorgulamalıyız. Nereye gidiyoruz? Çocuklarımıza verilen eğitimle 10 yıl sonra Türkiye nerede olacak ve biz hızla gelişen dünyayla nasıl rekabet edeceğiz?  Bir de bunların üstüne ahlaki çöküş ve erozyon yaşanıyor. Rol model olarak görülen insanlarda ahlaki çöküşü görüyoruz” ifadelerini kullandı.

‘Dindar veliler de endişeli’

ÇYDD olarak alanda birçok proje yaptıkları için velilerle iç içe olduklarını kaydeden Kızıl, “Şunu görüyoruz: Dindar velilerimiz de endişeli. Çocukları dinlerini öğrensin istiyorlar. Bu en doğal hakları. Ama çocuklarını yolladıkları zaman nasıl bir okula yollanıyor, o çocuklara okullarda neler öğretiliyor, çocuklar nerelere götürülüyor, okullara kimler geliyor, çocukların kafası neyle dolduruluyor, çocuk FETÖ’cü mü olacak, FETÖ gitti METÖ’cü mü olacak, din adına ne öğretiliyor? Velilerimiz bundan çok endişeli. Velilerimiz çocukları dürüst, namuslu, yurtsever, ailesine saygılı, üreten insan olsun istiyor. Ama verilen eğitimle bu sağlanabilecek mi? Endişeliler. Çoğu veli okullardaki uygulamalardan rahatsız. Çocukların veli bilgisi dışında yönlendirilmesi, bir yerlere götürülmesi en büyük rahatsızlık. Bir de ne olduğu belirsiz vakıf ve cemaatlerin okullarla girip çıkması, Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapması velileri endişelendiriyor. Dini ne olursa olsun, bütün anne babalar çocuğunu teslim ettiği okulda cinsel taciz ve istismara uğramayacağının garantisini istiyor. Okullarda ya da okul niyetine kullanılan, denetlenmeyen yerlerde bu tür olaylar olmamalı. Hiçbir veli kendi çocuğunun, ekonomik zorluklar nedeniyle verdiği yurt denilen yerlerde yanarak ölmesini istemiyor. Buralarda bütün veliler birleşiyoruz. Bunun dini, etnik kökeni yok. Anne babayız bizler. Bunları istiyoruz” dedi.

‘Bu eğitimle toplumsal ilerleme sağlanamaz’

ÇYDD olarak değişik yörelerden, değişik etnik köken ve kültürlerden, değişik ekonomik seviyelerden gençlerle bir arada olduklarını da belirten Kızıl, “Hepsi kaygılı. Geleceğinden kaygılı. Çoğu gelecekte ne iş yapacağını seçme şansına sahip değil. Durmadan sınavlar değişiyor, çocuklar, gençler neye nasıl hazırlanacaklarını bilmiyorlar. İyi okullar istiyorlar. Olanakları olsun, spor yapabilsin, sanatla uğraşabilsin istiyorlar. İyi yetişmiş, saygıya ve sevgiye dayalı, iletişim kuran eğitimciler istiyorlar. Şiddet uygulayan, korkuya dayalı eğitimciler istemiyorlar. Kendi beynine ambargo, ipotek koymayacak, özgür düşünmesini sağlayacak eğitimciler istiyorlar.  Özgürce yaşayacağı, mutlu olacağı, yarının dünyasına kendisini hazırlayabileceği bir eğitim istiyor gençler. Var mı? Yok. Peki ne yapmalıyız? Yurttaşlar olarak ne yapmalıyız? Yurttaşlar olarak eğitimde bilimselliğin temel baz alınması için elimizden geleni yapmalıyız. Laik eğitim sistemi için elimizden geldiğince çalışmalıyız. Evrensel değerleri içeren bir eğitim politikamız olmalı. Ama bize has, bizim gereksinimlerimize de ihtiyaç verecek bir eğitim politikamız olmalı. Dindar kindar nesil yetiştiriyoruz diye, robot gibi topluluklar değil, düşünen, sorgulayan, özgür bireyler yetiştiren eğitim sistemi istemeliyiz. Her veli kendi çocuğuna kendi dininin, inancının gereklerini öğretmeli. Ama bu imam hatip okulları yoluyla herkese tek bir dinin tek bir yorumunu dayatmak anlamına gelmemeli.  Sorgulayan değil dayatmacı olan, düşündüren değil ezberci olan, eşitlikçi değil ayrımcı olan, bilimsel değil dogmatik olan, laik değil dinci olan bir eğitimle asla toplumsal barış ve ilerleme sağlanamaz” ifadelerini kullandı.

‘Laik eğitimin değerini kaybedince anladık’

Eğitimci Yazar Mustafa Gazalcı da paneldeki sunumundan, Osmanlı’dan günümüzde kadar Türkiye’de eğitimin geçtiği süreçleri özetledi.Gazalcı, “Bir şey varken değeri çok anlaşılmıyor. Yitirdiğimiz zaman onu arıyoruz. Önceden sıradan bir söz gibi gelen laik ve bilimsel eğitimi yavaş yavaş kaybediyoruz. İklim başka yere doğru evriliyor ve bu  yüzden kaygı duyuyoruz. Ayağımızın altından bir şeyler gidiyor. Kazanımlarımız, çok doğal olan laik ve bilimsel eğitim başka bir yana doğru gidiyor. O yüzden sesimizi daha çok çıkarmamız gerekir” dedi.Laik eğitimin din etkisinden uzak, akla bilime dayanan eğitim olduğuna işaret eden Gazalcı, günümüzde cami ve okul birbirine girdiğini, birbirine çare gibi gösterilmeye başlandığını kaydetti.

‘Okullarda kütüphane zorunlu değil , mescit zorunlu’

Gazalcı, “Laik bilimsel eğitime en büyük darbe 12 Eylül 1980 sonrasında vuruldu ve Türk İslam sentezi adı altında zorunlu din dersleri dayatıldı. 2002’den beri eğitimi dinselleştirme ve eğitimi paralı hale getirme politikaları uygulanıyor. Bilimsel eğitime bir darbede 2012 yılında, 4+4+4 sistemiyle vuruldu. Zorunlu din dersi yetmezmiş gibi bir de seçmeli din dersleri konuldu. 4+4+4 sisteminde hiçbir okulun ortaokul bölümü yok. Sadece imam hatiplerin ortaokulu var. 2007’de 455 olan imam hatip lisesi sayısı 2017’de 1452 oldu. Öğrenci sayısı 70 binden, 1 milyon 300 bine çıktı. Her yerde imam hatip lisesi var. FETÖ’den alınan okulları imam hatip yapıyorlar, tarihi liseleri imam hatip yapıyorlar ama öğrenci sayısı artmıyor. TEOG’u kaldırdılar, çocuklar evlerinin en yakınındaki okula gidecek dediler. Ama büyük kısmının evlerine en yakın okul imam hatip liseleri çünkü birçok okul imam hatibe çevrildi. Zorunlu eğitimde okulöncesi yok. Diyanet İşleri Başkanlığı kreş açıyor. 2006’da 692 olan Diyanet İşleri Başkanlığı kreşi sayısı 2017’de 1552 oldu.  2018 yılı bütçesinden okulöncesine öğrenci başına 1673 lira, ilköğretime 4 bin lira, imam hatiplere 12750 lira ayrılıyor. Şu anda eğitimde bir karmaşa yaşanıyor. Saray mı, Milli Eğitim Bakanlığı mı yetkili, karmaşa var. Bir yönetmelik çıkardılar, okullarda mescit zorunlu. Bakın kütüphane zorunlu değil, laboratuar zorunlu değil ama mescit zorunlu. Cami ile okulun iç içe geçmesi budur” ifadelerini kullandı.

‘Bu sürece yavaş yavaş gelindi’

Eğitim-İş Mersin Şube Başkanı Hakan Boyar da, panelde yaptığı sunumda, “Bir toplumun geleceğini, yetişmekte olan bireylerine verebildiği eğitimin niteliği belirler. Geleceğimizi, gençlerimize ve çocuklarımıza verdiğimiz eğitimle orantılı düşünebilirsiniz. Bu durumda verdiğimiz eğitimin kalitesi iyi mi? Değil. O zaman bu toplumun geleceği nasıl olacak bunu düşünmek gerekiyor. 2002 yılından itibaren, AKP iktidarıyla birlikte sadece eğitim değil, yaşam kültürümüzde değiştirilmeye başlandı. Bir siyasetçinin dediği gibi bir kurbağayı kaynayan bir kazana atarsanız refleks gösterir sıçrar. Ama yavaş yavaş ısıtırsanız eriyip gider. Şimdi biz bu sürece nasıl geldik? 2002 yılından itibaren yavaş yavaş, ısıtılarak geldik. Acaba bu da olur mu, yapılabilir mi dedik, hiç yapılamayacak gibi düşündük ama bugün 21. Yüzyılda laik, bilimsel eğitimi konuşuyoruz” görüşünü dile getirdi.Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ projesine başlayacaklarını söyledi. Dinçer, bu projeden 18 ila 35 yaş arası kadın siyasetçilerin ve önümüzdeki dönemde aday olmak isteyen kadınların faydalanacağını kaydetti.

Abidin YAĞMUR / Güney Gazetesi 


23.01.2018