DEVRİM YASALARI DEĞİŞTİRİLEMEZ!

devrim-yasalari-degistirilemez DEVRİM YASALARI ANAYASAL GÜVENCE ALTINDADIR VE HEP BÖYLE KALACAKTIR. DEĞİŞTİRİLEMEZ, DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF BİLE EDİLEMEZ !

3 Mart 1924’te üç önemli devrim yasası TBMM’de kabul edildi; Hilafet kaldırıldı, Şeriye ve Evkaf Vekâleti ile Erkan-ı Harbiye Vekâleti kaldırıldı ve Öğretim Birliği Yasası (Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu) kabul edildi.

Kemalist Devrimler, “Ben Cumhuriyeti vicdanımda milli bir sır gibi sakladım.” diyen Mustafa Kemal Paşa tarafından, henüz Kurtuluş Savaşı başlamadan önce planlanmış ve tasarlanmıştır.

Edebiyatımızın ulu çınarı Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Çanakkale milli mücadelenin önsözüdür.” der. Aslında 3 Mart Devrim Yasaları da “Cumhuriyet Devrimlerimizin önsözüdür.”

23 Nisan 1920’de meclisimiz açılmış ve yeni kurulacak Türk devletinin halk egemenliğine dayalı olacağı ilan edilmiştir. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş ve devletin yönetim şekli belirlenmiştir fakat Cumhuriyet’in nitelikleri ve tamamlayıcı yasal ve toplumsal değişiklikler henüz hayata geçirilmemiştir. Bu durumda Türkiye nasıl bir Cumhuriyet olacaktır? İslam Cumhuriyeti mi, faşist Cumhuriyet mi, teokratik Cumhuriyet mi, oligarşik Cumhuriyet mi? Bu sorulara yanıt verilen ilk gün, siyasal tarihimizde 3 Mart 1924’tür.

Her biri başlı başına birer devrim olan bu yasaları cumhuriyet aydınlarımız, “Üç Devrim Yasası” olarak adlandırmıştır.

Bugün bile bu denli önemli yasaların kabul edilmesinin ne kadar zor olduğu ortadır. Okuma yazma oranı en alt seviyelerde olup yıllarca dinsel baskı altında yaşamış ve halifeye kul olduğunu düşünen ümmete rağmen üç devrim kararlılıkla hayata geçirilmiştir.

Halifeliğin kaldırılışı tek başına çok büyük devrimdir. Halifelik kaldırılmasaydı Türkiye Cumhuriyeti milli sınırları içinde, üniter bir ulus devlet olmak yerine tüm Müslüman nüfus üzerinde sorumluluk iddia eden fakat somut hiçbir yaptırım gücü olmayan uluslararası hukuk bakımından da tartışmalı bir yapının taşıyıcısı olarak büyük riskler üstlenecekti.

Hilafet kaldırılmasaydı Cumhuriyet’in ilanının fiilen bir hükmü de olmayacaktı zira halifelik makamı bir vesayet makamı olarak etkisini sürdürecekti. En önemli sonuçlarından biri ise asla laiklik kabul edilemeyecekti (5 Şubat 1937).  Halifelik kaldırılmasa Türk Medeni Kanunu kabul edilmeyecek, yurttaşlık ve kadın devrimimiz yapılamayacaktı (17 Şubat 1926). Halifelik kaldırılmasaydı hukuk devrimimiz yapılamayacaktı.

Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi Yasasının kabulünün gerekçesini anlamak için ise Atatürk’ün şu sözünü iyi değerlendirmek gerekir:

 “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder."

Bu cümle başlı başına eğitimin birleştirilmesinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya yetmektedir. Atatürk yeni kurulan Cumhuriyet’in temeli kültür olacak demiştir; kültürden kasıt laik, bilimsel, çağdaş bir eğitimle yetişen gençler, kuşaklar ve bir toplum yaratmaktır. Ulus birliğini, kültür birliğini sağlamanın en etkili yolu eğitimde birliği sağlamaktır. Bu nedenle Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile o dönem henüz kapatılmayan (30 Kasım 1925) tarikat ve cemaat medreseleri de yabancı azınlıkların okulları da dahil olmak üzere tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.

Şeriye ve Evkaf Vekaleti Osmanlı tarihinde şeyhülislamlık kurumuna denk gelen modern devlet yapısında yeri olmayan bir organdı. Temel görevi çıkarılan yasaların şeriata uygunluğunun denetlenmesiydi. Başlı başına bir vesayet organı olan bu kurum kaldırılarak yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.

Erkan-I Harbiye Vekaleti kaldırılarak Türk Ordusunun yönetimi vekiller heyetinden çıkarılarak müstakil bir yapı olan Genel Kurmay Başkanlığı’na verildi. Bu sayede ordunun siyasi etkilerden uzak şekilde kurumsallaşmasının amaçlandığı yapı çok başarılı oldu.

Üç devrim yasası ile laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi oluşturulmuştur. Esasında 3 Mart 1924 laikliğin Türkiye’de filizlenmeye başladığı gündür. 3 Mart Devrimci bir gündür, kutlu olsun!


03.03.2021